28 Mayıs 2010 Cuma

Yöremiz Mutfağı...


Ortada namı değer 'Kuymak',Kara Lahana Çorbası,Salut Turşusu,Yoğurt,Mısır Ekmeği ve Köy Ekmeği ile mükemmel bir trabzon sofrası...

Hamsili Pilav

Yine Trabzon'dan Tarihi Bir Su Değirmeni

Trabzon'da Bulunan ve Kesme Taştan Yapılmış Tarihi Bir Cami


27 Mayıs 2010 Perşembe

Sevgi Yetmez

Bana diyorsun ki
Nasıl bir martı yavrusunu severse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir midye incisini gizlerse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir arı peteğini örerse
İşte öyle büyüyorsun içimde

Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sevgine saygın yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sorumluluğun yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Arada eller varsa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Yarından ümit yoksa...

Bense diyorum ki
Bahçende güller baktıkça güzelleşir
Bense diyorum ki
Aşk engelleri aştıkça değerlenir

Bense diyorum ki
Güneş yağmurlar topraktan güllerin
Saygı sorumluluk sadakat sevginindir

İlhan İrem

Sevgi Yetmez

Bana diyorsun ki
Nasıl bir martı yavrusunu severse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir midye incisini gizlerse
Bana diyorsun ki
Nasıl bir arı peteğini örerse
İşte öyle büyüyorsun içimde

Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sevgine saygın yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Sorumluluğun yoksa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Arada eller varsa
Sevgi yetmez Sevgi yetmez
Yarından ümit yoksa...

Bense diyorum ki
Bahçende güller baktıkça güzelleşir
Bense diyorum ki
Aşk engelleri aştıkça değerlenir

Bense diyorum ki
Güneş yağmurlar topraktan güllerin
Saygı sorumluluk sadakat sevginindir

İlhan İrem


Devrin haşmetli Sultanı Kanuni Sultan Süleyman?ın güzeller güzeli bir kızı dünyaya gelir.

Kız çocuğu bir baba için her zaman sevecen ve her zaman güzeldir.

İncedir, narindir ve naziktir.

Ve sevgililerden daha bir sevgilidir?

Zariftir?

İşte, koca Kanuni için de dünyaya yeni gelmiş olan bu kız çocuğu o derece sevgili idi. Gözler ela, yanaklar pembe pembeydi.

Kanuni Sultan Süleyman, yeni doğan çocuğuna ad olarak Mihrimah Sultan dedi?

Mihr, Farsça güneş, mâh ise ay anlamına geliyordu? Biri gündüzü, biri geceyi temsil ediyordu.

İkisi de ışık kaynağıydı. İkisi de nur...

Kanuni, kızına Mihrimah adını verirken ihtimal ki bir yanağını Güneş?e, diğer yanağını da Ay?a benzeterek vermişti.

Mihrimah Sultan, sarayda itina ile el üstünde tutularak büyüyordu büyümesine ama, kendini bir o kadar yalnız hissediyordu.

Diğer tüm kardeşleri erkekti?

Yalnızdı, yapayalnızdı?

Annesi Hürrem Sultan?ın saraydaki birbirinden farklı entrikaları, devletin üç kıtaya sığmayan işleri, babasının gözbebeği Mihrimah?ı biraz daha odasında yalnız kalmaya zorluyordu.

Gün geldi, devran döndü ve Mihrimah Sultan büyüdü, serpildi daha bir güzelleşti..

Derler ki, Diyarbakır Beylerbeyi Rüstem Paşa Mihrimah Sultana talip oldu?

Kanuni?ye damat olan kişi koskoca Cihan İmparatorluğu?nun ikinci adamı oldu demektir.

Rüstem Paşa İstanbul?dan oldukça uzak, ama zeki bir adam?

Saraya gelirse pek çok kişinin yıllardır kurdukları bir takım hayaller suya düşecek, planlar bozulacaktır?

Bir dedikodudur çıktı saray koridorlarında?

Rüstem Paşa cüzzamlıdır dediler?

Cüzzamlı biri saraya giremez?

Cüzzamlı biri Kanuni?ye damat olamaz?

Peki işin aslı öyle midir?

Rüstem Paşa söylendiği gibi cüzamlı mıdır?

Hiç vakit kaybetmeden bir sağlık ekibi yollanır Diyarbakır?a?

Rüstem Paşa tepeden tırnağa taranır, incelenir?

Kolay değildir, Sultan kızına talip olmak?

Vardır elbet az da olsa sıkıntısı, meşakkati?

Haber İstanbul?a tez ulaşır.

Rüstem Paşa cüzzamlı değildir değil olmasına da, bir küçücük bit bulunmuştur çamaşırında.

Cüzzamlı olmayan Rüstem Paşa bitli çıkmıştır.

Paşa için vezirlik yolu açılmıştır artık; çünkü cüzamlıya bit gitmez!

Bu olay üzerine, Paşa?nın siyasi düşmanları tarafından yazılan/yazdırılan şu beyit pek hoş ve manidardır:

?Olacak ki bir kişinin bahtı kâvi tâlihi yâr,
Kehlesi dahi ânın mahallinde işe yarar!?
(Şansın varsa, bit?ten bile fayda görürsün!)

Rüstem Paşa Saraylıdır artık. Hem saraylıdır, hem de Kanuni ile Hürrem Sultan?a damattır?

Bir de Hürrem Sultan?ının tüm alavere dalaverelerine açıktır?

Kayınvalidesi Hürrem Sultanın inanılmaz desteğiyle önündeki tüm engelleri bir bir aşar ve Saraya Sadrazam olur?

Lakin bu arada Hürrem Sultanın tüm entrikalarına da oyuncak?

Sadrazam Rüstem Paşa tüm vaktini devlet işlerine ayırır?

Ayırır ayırmasına ama, zaten duygusal olarak yalnız olan güzeller güzeli eşi Mihrimah Sultan iyice yalnız kalır. Kendini hayır işlerine verir?

Bir gün çağırır Koca Mimar Sinan?ı?

Der ki, ?Muradım bir cami yaptırmaktır?!?

Koca Sinan, Mihrimah Sultan?ın gözlerindeki yalnızlığı görür, kalbindeki sızıyı duyar?

Üsküdar?a etek giymiş bir hanım görünümünde bir cami yapar. Adı da Mihrimah Sultan Camii?dir ?(Şimdilerde İskele Camii)?

Çok geçmez aradan, yeniden bir cami yapmasını ister Sultan Mihrimah, Mimarbaşı Sinan?dan?

Sinan, Mihrimah Sultan?ın yalnızlığını bildiğinden midir, yoksa Mihrimah Sultan yalnızlığını duyurmak istediğinden midir nedir bilinmez, gün ışığının hemen her köşede dans ettiği kadınsı edalı bu camiyi tek minareli yapar?(Edirnekapı Camii)?



Sinan bu?

Tüm maharetini koymuştur ortaya?

Kim bilir belki de içten içe uyduğu bir aşk vardır, yapayalnız olan bu güzeller güzeli, bir yanağı güneş, diğer yanağı ay olan Sultana?

Koca Sinan?ın, Mihrimah Sultan?a bir hediyesidir bu?

Ney mi?

Hemen anlatayım!


Üsküdar?daki Mihrimah Sultan Camii ile Edirnekapı?daki Mihrimah Sultan Camii?ni aynı anda görebileceğiniz bir yer tespit ederseniz günbatımında (elbette, yılın sadece bir gününde) muhteşem bir manzara görürsünüz.

Edirnekapı Camii?nin tek minaresinin arkasından güneş batarken, Üsküdar?daki caminin minareleri arasından ay doğmaktadır!

Bu günlerde olağan dışı bir şey olduğu zaman, derler ki;

?Buyur buradan yak!?

Evet, haydi, buyurun buradan yakın!

Bu ne muhteşem bir plan ve ne muhteşem bir ince hesaptır?

Koca Sinan, Mihrimah Sultan?a platonik bir aşk duymasaydı; acaba bu harika uyumu yaratabilir miydi?

Hele bir de Mihr ü mâh, Farsça güneş ve ay anlamına geliyorsa!

İşte aşk!

26 Mayıs 2010 Çarşamba

SAHİBİNİ ARAYAN MEKTUPLAR....

Ayrılık diye bir şey yok. Bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi nerdesin? Ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın. Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi? Öyleyse ayrılmadık. Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan. Ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın. Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini..Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, kanunlara saygı göstermesini, insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun. Ya o? Ya o?

Insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan. Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan. Işte yaşamak maceramız bu. Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok. O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası. O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı. O tek güzel yönü bekleyişlerimizin. Insanlığımız özleyişlerimizle alımlı, yaşantımız özlemlerle güzel. Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var,bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz. Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; seni özlediğim içindir. Beklemenin korkunç zehiri öldürmüyorsa beni; seni özlediğim içindir. Yaşıyorsam; içimde umut varsa, yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevmezdim ki...
Ümit Yaşar OĞUZCAN